20 Nisan 2011 Çarşamba

Duyuru

A Güzelim Şimdi Sana Ne Deyim


A güzelim şimdi sana ne deyim,
Hasret deyim özlem deyim gel deyim,
Yeter artık inadını çelde gel,
Suna deyim ceylan deyim yar deyim.

Sabahlara çıkmaz oldu geceler,
Hiç yolunu bulmaz oldu heceler,
Benim gibi aşık olmuş niceler,
Suna deyim ceylan deyim yar deyim.

Feryat figan aldı yar ömrümü,
Hırpaladım inan ömür törpümü,
Gözyaş ile söyledim ben türkümü,
Canan deyim hazan deyim gel deyim.

Sitem dedim isyan düştü heceye,
Çok kırıldım sensiz ben her geceye,
Neşeleri dökmek varken heceye,
Melek deyim güzel deyim gör deyim.

Bak derdimi dökemedim pınarda,
Şol yanına gelemdim çınarda,
Fani canım bulur isen kenarda,
Veda deyim dua deyim et deyim.

Samanyolu yıldızlara bölündü,
Gel güzelim şafak çoktan göründü,
Sevdiceğin bunca zaman süründü,
Yetiş deyim kurtar deyim can deyim. 
 
Ümit Güngör

GÖZPINARIM!..

Duyduğum her sözün veda taksimi;
Islandı hicrandan dudak kenarım…
Yanaktan bir kuğu süzüldü yine;
Damlaya muhtaçken şu gözpınarım…

Yangından sonraki kalan kül ettin;
Temmuz sıcağında kuru çöl ettin;
Yağmur duasına çıkan gül ettin;
Damlaya muhtaçken şu gözpınarım…

Şikâyet etmedim yüzüne bakıp;
Gülmedim karşında dünyanı yakıp;
Yürüdüm koluma maziyi takıp;
Damlaya muhtaçken şu gözpınarım…

Görünsün nihayet ahire restim;
Kötü söz değildi sevene kastım;
Mezarın başına dikilsin büstüm…
Damlaya muhtaçken şu gözpınarım…

Cellâttır kaşların, suçum sorulsun;
Vurmaktan kalbime kolun yorulsun;
Namına yüz ordu daha kurulsun;
Damlaya muhtaçken şu gözpınarım…

 Ali Altınlı

Takma Kafanı

Şu dünyanın derdi çoktur çekilmez,
Her olur olmaza takma kafanı! ..
Çok şeyden geçilir,candan geçilmez,
Her olur olmaza takma kafanı! ..

Kimi hak yolunda sürer atını,
Kimisi sömürür,kurar tahtını,
Suçlama yoksulum diye bahtını,
Her olur olmaza takma kafanı! ..

Geleyim bir yere dersin gelinmez,
Sebebin sebebi bazan bilinmez,
Üzüntü de gerek,her an gülünmez,
Her olur olmaza takma kafanı! ..

Ellerin varmış da hanı hamamı,
Kül olur bir anda söner dumanı,
Kişinin mezarlık en son mekânı,
Her olur olmaza takma kafanı! ..

Karozan fakirim diye yerinme,
Şımarma zenginim diye gerinme,
Sen neysen öyle ol,sahte görünme,
Her olur olmaza takma kafanı! .. 
 
İsmail Kara

Ben Olacağım

Sen aklınca bensiz dünya hayal et
İşinde, evinde barkında ben olacağım
Farzetki aşkım, peşinde bir hayalet
Sokakta, caddede, parkında ben olacağım

Her sokak levhasında göreceksin adımı
Anlayacaksın seni sevmekteki bu inadımı
Issız bir yolda attıkça her adımı
Gölge gibi her dem arkanda ben olacağım

Sen uyurken ben oturacağım başucunda
Ellerim gezinecek tel tel olmuş saçında
Ve her gece saatin ikisinde üçünde
Kanter içinde uyandıran korkunda ben olacağım

Yüreğin daralırken göğsünün kafesinde
Gözlerin bulutlanırken bir yağmur arefesinde
Radyodan yükselen, kadının buğulu sesinde
Dinlediğin Hüzzam şarkında ben olacağım

Ben olacağım ilkbaharında yazında
Ben olacağım hüzün sarısı güzünde
Karakışın donduran pek ayazında
Seni sarıp ısıtan parkanda ben olacağım

SEN AKLINCA BENSİZ DÜNYA HAYAL ET...... 
 
Adem Yazar
 

MEHLİKA SULTAN

                                                                   “Mehlika Sultan’ a aşık yedi genç
                                                                    Seneler geçti, henüz gelmediler
                                                                   Mehlika Sultan’ a aşık yedi genç
                                                                   Oradan gelmeyecekmiş dediler!...”
                                                          Üstadımız, Pirimiz  Y.K.Beyatlı                   
                                                                                                                          




Bir  Mehlika Sultan doğdu akşamdan
İlhamın süzülen ufkundan
Tılsımlı çiçeği eskitememiş zaman
Kaldırdım o tülü yanaklarından

Ata’mın tohumları yeşerdi işte gençler
Seni okuyup özledi inan milyon beşer
Uzun kirpiklerinin altında bakışın kime düşer
Bilinmez ki gönlünde vardır neler neler

Nağmeler dökülürken gamzeli dudaklarından
Nimetimiz olsun her tel  dökülen saçlarından
O engin mülke dökülsün sular avuçlarından
Seyret ne güzellikler doğdu ilhamın ufkundan

“Ankara’ yı Solurken” arayacaklar seni Mehlika Sultan
Bize bizden başka dost kalmadı inan
Deryadır tarihimiz ayrılmaz et tırnaktan
Dün yasemendin  yurduna  döndün Mehlika Sultan

İlhamın ufkunda görünce elmas gözlerini
Elimde değil tutamadım sana koşan kalbimi
Olsaydım da sonsuzluğa giden yedi gençten biri
İlhamın ufkunda seninle dönerdim geri

Yerim yurdum yok bir sevda kelebeğiyim
Üzmem seni uzun kirpiklerinde tüneyeyim
İstersen kuğu boynunu kanatlarımla serinleteyim
Görünmem kimseye doya doya seyredeyim

Mehlika Sultan  bir de sen bak denize Fığla’ dan
Perisin sen üfle ilhamını birazcık Ankara’ dan
Çınlayan kahkahanı bırak geçerken Kızılay’ dan
Bu ülke doyamaz sevgiye sen olmadan

Ömer Esirgemez

O Kadın Sensin

Gönlümün sahibi sahibi sensin
Damarımda kanım bedenimdesin
Sevmekten ötesi oda ölümse
Uğrunda ölecek o kadın sensin

Dünya alem duysun sana aşkımı
İsterse cellatlar vursun başımı
Verecegim senin için canımı
Canımı verecek o kadın sensin

Seviyorum diye günahım çoksa
Sevap mekanında bana yer yoksa
Günahlarla dolu dolu olsamda
Benimde sevabım o kadın sensin

Yoksanda yanımda hayalimdesin
Hem hayalim vede yüreğimdesin
Kelime şahadet nefesimdesin
Son nefesim bile o kadın sensin

Hüseyin Zarar 

KÖK EDEBİYAT GÜNLERİ SUNUM ŞİİRİ


Dün başladı, hiç birmez, sevdalı bir yoldayız
Bir olan gönüllerde edepli diyardayız.

Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Orhan Veli bizlerle
Ve burada tanışırız her gün yeni yüzlerle

Biz mısra işçisiyiz, hepimiz aşka hamal,
Bir sesiz gemi ile geliyor Yahya Kemal

Atilla İlhan'ın bizimledir nefesi,
Cahit Sıtkı Tarancı, kapıda bekler bizi

Bakınız Cemil Meriç, yanında Arif Nihat
Kimimiz Leyla oldu, kimimiz Mecnun, Ferhat

Sezai Karakoç'un Mona Roza'sı burada
Ve bakın Ahmet Arif hala prangalarda

İşte Halide Edip, onurlu ve yürekli
Bu güzel yurdumuza böyle edip gerekli

Ve vaktidir başlasın KÖK EDEBİYAT günleri
Hoş geldiniz buraya ey şiir sevenler...
 

Mustafa Çelebi Çetinkaya

Özledim Sevgili

Bir başkaydı sıralarda aşk
Sandım ki kalbim duracak,
Korktum bir daha bulunmayacak
Bir hamlede aldım seni

Bir gün çehrem gülmedi,
Taşıdım yıllarca seni;
Bilseydim mutluluk vuslata kalacak
Almazdım bir hamlede seni.

Usandırdı beni nazın,kaprisin
Olmasaydı yavrularım çekermiydim seni?
Eda ile cilve ile çekmedin beni,
Çocuklarıma verdim bütün sevgimi.

Bir gün sıcak kolların
Boynuma dolandığını
Sevgi dolu bakışları,tatlı sözleri
Özledim,özledim sevgili

Bilseydim yıllar sonra
Açacak taze gülleri,
Bırakırdım masada
Tüm sevgileri... 

Müzeyyen Keskin

Başka Yerde Arama

Başka yerde arama arama bulamazsın;
Matemlerin köpürüp durulduğu yerdeyim...
Bir çift cennet çeşmesi ferman verir katlime;
Gözden düşen damlanın vurulduğu yerdeyim...

Şeytanın tövbe edip günahın diz çöktüğü;
Bedduayla sitemin, gelip boyun büktüğü;
Veda eden sözlerin iki damla döktüğü;
Üç kuruşluk pazarın kurulduğu yerdeyim...

Senden kalan ne varsa kesir benim payda ben;
Takvimlerde can veren hafta da ben ayda ben;
Yaralanmış gönlüme, zorda benim fayda ben;
Kalbimin can verirken yorulduğu yerdeyim...

Dert satan badesini yudum yudum içerken;
Güne düşman geceyi dostum diye seçerken;
Anılar gözlerimden sıra sıra geçerken;
Kahreden kimliğimin sorulduğu yerdeyim...

Kirlettiğin mabedin yıkılırken temeli;
Can verirken gözlerim ağlamaktır emeli;
Unuturmuş gidenler ya buna ne demeli;

Bir sokak dilberinin sarıldığı yerdeyim...

Ali ALTINLI

Kök Edebiyat Günleri'nin ilkinde yapılan açılış konuşması

Sevgili Seçkin Dostlar;

Bu güzel akşamda sizlerle birlikte olmak ve bu güzel geceyi sizlerle paylaşarak, birlikte unuttuğumuz ve unutturulduğumuz edebiyat ve sanat gecesine hoş geldiniz.

Sanat ve edebiyat, dünya insanlarının ortak paylaşım alanları ve duygularının en safiyane şekilde ortaya konularak, insan olarak kendini kainatta var olduğunu hissetmesinin zirve noktasıdır. Bunu başaran yazar ve şairlerin duygu yüklü, beyin harmanlamasından geçmiş, kalp süzgecinden süzülerek insanlara ulaştırdıkları bu metinler, tarihin en karanlık dönemlerinde bile insanlığa yol gösterici olmuş, dimağlarda yeni ufukların açılmasında vesile olmuşlardır.

Asırlara varan geçmişlerine rağmen, bugün kendilerini tanımamakla birlikte, eserlerini okuyup, fikirleriyle bizlere yol gösteren, “OR” aleviyle karanlıkları yırtıp geçen o kutsal insanlar karşısında bugün hepimiz çaresizce, ama biraz da saygıyla eğilmekteyiz.

Bu güzel gecede, siz seçkin dostlarla bir arada olmak, edebiyatın, sanatın doyumsuz hazzını hep birlikte yaşamak için buradayız.

Ankara’da her Pazartesi saat 18:00 da burada buluşarak, birbirimizi daha iyi tanımak, üretmiş olduğumuz eserlerimizi paylaşmak, gelecekte yetişecek olan yazar ve şairlerin en güzel şekilde yetişmelerine vesile olmak, yazmış olduğumuz eserlerin geniş kitlelere yayınlanmasının en sağlıklı ellerle yapılabilmesi için neler yapabileceğimizi konuşmak için burada toplanmış bulunmaktayız.

Ayrıca, bub güzel, seçkin birlikteliğin birbirleriyle daha iyi tanışıp kaynaşmasını sağlamak, iletişimi sağlıklı kılabilmek, yazar ve şairlerimizin acı ve tatlı günlerini paylaşabilmek, duyurularının, eserlerinin paylaşımını sağlayabilmek için internet üzerinden birazdan sayacağım oluşumlar yapılmış ve siz değerli şair ve yazarlarımızın uygulamasına sokulmuştur.

kokedebiyatgunleri.blogcu.com
kokedebiyatgunleri.blogspot.com
Bir de kokedebiyatgunleri adında bir gmail grubu oluşturulmuştur. Gruba bloglar üzerinden üye olmak mümkündür.

Buraya gelmekle bizleri onure ettiğiniz için hepinize teşekkür ederiz. Hoş geldiniz. 

SEVGİ



Bulutların arkasından gülümseyen bir tayf.
Alnında,
Kah yıldızlardan bir taç,
Kah dikenlerden.
Kah çığlık çığlığadır,
Kah sesi işitilmez.
Çiçeğe benzer,
Turuncu,
Erguvan,
Beyaz...
Bir rüzgar sürükler seni
Hissedersin,
Fakat anlatamazsın...

ARZU KÖK

Bayrağım ve Vatanım

Pembeyazım

Aydınlık yüzlü ama artık çok yaşlı, pamuk saçlı kadın saksıdaki çiçeğe doğru yaklaştı;
-'Güzel kızım, göster ağabeyine beni sevdiğini' dedi hanım hanım. 'Pembeyazım benim, canım kızım, hadi göster;konuş benimle'
Çiçek şöyle bir sallandı; önce geriye sonra nurdan kadına doğru bir hareket yaptı. Bunu yaparken dantel damarlı, bir tutam da bir düzineden fazla yavrulamış pembe saten çiçekli yaprağını, kardeşlemiş beyaz çiçekli ipek yaprağına yanaştırmış olduğu halde, ayrı hareket eden iki güzeli açık açık izleyebiliyordunuz.
-Bak oğlum bak! Nasıl da cevap verdi gördün değil mi?buradaki iki oğlum da inanmıyor!Gelinlerimle biri alay ediyor, diğeri de bana gelmiyor zaten!Torunlar da ona göre işte!Diğer oğlumla gelinim başka şehirde yaşıyor ama onlar da çocukları da bambaşkadır; hakikatlidir fakat hayat işte! Fazla gelemiyorlar; ben de fazla kalamıyorum onlarda. Evimi, Pembeyazım'ı, arkadaşlarımı özlüyorum.Komşular ben yokken hepsine bakarlar ama bu var ya bu...Pembeyazım yokluğuma dayanamıoyrmuş.Öyle dedi!
Aynı saksıdaki tek kökte ama ayrı dallarda beyazlı pembeli çiçekler açmış sardunya, geriye, sonra da ileriye, yılların kutsadığı kadına doğru eğilerek sanki bunu onaylıyordu...
-Gördün mü bak! Yanağını uzatıyor, teşekkür ediyor...
Yutkunamadım; sanki boğazımda yutkunmamı engelleyen bir şey vardı: Kocaman bir top belki de...
Ben o gün orada, ihtiyar kadının çiçeğe çok yaklaştığını, verdiği solgun nefesinden dolayı önce geriye sonra tekrar eski yerine gelen Pembeyazım'ın sesli olarak konuşmadığını iki nedenden dolayı hiç söyleyemedim! Birincisi, televizyondaki Tekirdağlı tıknaz, yaşı çok ama yaşlanmamış çiftçinin "Bağınızı, asmalarınızı seviyor musunuz?" sorusuna yürekten inanarak verdiği cevaptı:
-"Televizyoncu Bey, ne dedim size demin beri!Burası, bunlar, bu evlatlar tam kırkdokuz yıllık. Kırk dokuz yıldır beraberiz. Hastalandığımda ne doktor ne ilaç, iyileştirir beni.İstemem!Ben buncağızları isterim.Ha şurdan bir dönüverdim mi, gülerler bana! O saat onlar da ben de iyileşiveririz. Bana güler bunlar..."
Diğeri...Diğeri de...
Artık yorgun, iyice küçülmüş, virgül şekilli,nurdan parıltılı, pamuk saçlı,olsa olsa melek budur yüzlü,ihtiyar kadının yalnız kalmasını...Hiç ama hiç istemiyordum...

Alp ARPAD
BEN Sabahları UYANDIRMASAYDIM isimli öyki kitabından.

Kınama Yâr

Öyle delice sevmişsem seni
Adın için dile geliyorsa mısralar
Her düşte sen varsan, Seni andığımda değişiyorsa evrenin siması
Sen,sen sen diyorsam her nefes
Kınama yâr!

Vazgeç dediğinde yanıyorsa canım,
Git dediğinde gitmiyor, tutuluyorsa ayaklarım,
Gözlerini her kaçırdığında fırtınalar kopuyorsa içimde
Senden gayrı bir şey görmüyorsa gözlerim
Senden başka kokmuyorsa hiç bir gül
Sen sen sen diye tutuşmuşsam
Kınama yâr!

Haftanın yedi günü senin içinse
Her ay sen çekiyorsa ömrümde
Dört mevsimin adı sensen takvimde
Ve sana adanmışsa yaşanmış her sene
Her şeye senin adını vermişsem
Ya da senin adına benziyorsa her şey
Adınla yaşayacak kadar sevdalanmışsam sana
Sen, sen, sen diye yağıyorsam
Kınama yâr!

Senden uzak geçen her saat bir ömre bedel
Sensiz her dakika yeni işkenceler büyür içimde
Ben sensiz her an için bir can veririm gerekirse
Varlığınla yokluğun arasında bir sırat sanki dualar
can katarken ömrüme varlığın
Yokluğun bir kaşık suda boğar
Bütün yönler sana çıkıyor
Bütün rüzgarlar senden esiyor sanki
Sen,sen,sen diye feryat içinde mısralar
Kınama yâr!
Mustafa Çelebi ÇETİNKAYA

Biz Neleri Biliriz


Biz yıkık değirmenlerde,
Çok un öğüttük,
Çarkın;
Dönüp dönmediğini
Biliriz.

Saçlarımız,
Aşk-sevda yolunda ağardı,
Bir hanımın;
Sevip sevmediğini biliriz.

Issız ovalardaki,
Telgraf direkleri,
Bizi tanır;
Bir yolcunun,
Gelip gelmediğini,
Biliriz.

Azrail'le
Yıllarca omuz omuzaydık,
Bir hastanın;
Ölüp ölmediğini
Biliriz.

Prof. Dr İsa KAYACAN

1 Nisan 2011 Cuma

DUYURU


Puerto Cafe: Sakarya cad. No:36 Kızılay/ANKARA

Ne mutlu şiir okuyana ve sevene!..



Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır. Şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir. Şiiri, yani yıldırımı hiçbir siper-i saika durduramaz. Şiir korkunçtur, güzeldir. Hiçbir kapı, hiçbir duvar önünde duramaz. Kapı tunçtan, demirden, çelikten de olsa önünde duramaz.

Şiir yürür, ezer geçer. Ş iir her şeyden, herkesten daha güçlü, daha yıldırıcıdır. Şiir sınır tanımaz, ne kral tanır, ne imparator. Şiir Cengiz Han'dan da, Sezar'dan da, Hitler'den de, Büyük İskender'den de büyüktür.

Şiirin yürüdüğü yolun bitimi yoktur. Şiir sonsuzluğa gider, sonsuzluktan gelir. Şiir hiçbir güce boyun eğmez. En güçlüden daha güçlü, en güzelden daha da güzeldir. Eşsizdir, bir benzeri daha olmamıştır ve olmayacaktır da.

Şiir bütün dillerden başka, bambaşka bir dille konuşur. Ama onun dilini, söylediğini herkes ama herkes anlar. Şiiri hiçbir güç tutsak edemez. Altın da, pırlanta da, elmas da şiirden değerli değildir; olmamıştır, olmayacaktır. Şiir dilsizleri konuşturur, sağırların kulaklarını açar. Şiir buluttur, yağmurdur, gökyüzüdür. Şiirin arkadaşları, dostları vardır. En
yakın dostu bilimdir. Sonra musiki ve resim gelir. Şiirde müzik de vardır, resim de, yontu da. Mimar Sinan'la da dosttur, Darwin, Einstein'la da.

Şiir gelecektir, umuttur, özlemdir, mutluluk ve güzelliktir. Şiirden en zalim, en gaddar, en acımasız krallar, imparatorlar bile çekinir, korkar. Şiir ölümü bilmez, şiir yaşamdır. Şiir, sevinç ve mutluluktur.

Şiir kötümserlik bilmez, tanımaz. İyimserdir, cömerttir ve gençtir, delikanlıdır. Yakışıklıdır şiir. Şiir sonsuzluk gibi en güzel kokar; güllerden de, karanfillerden, zambaklardan da güzel. Şiir deniz gibidir. Nasıl denizi kimse anlatamazsa şiir de tıpkı öyledir. Homeros, Dante, Shakespeare şiiri anlatmak için büyük çaba harcadılar ama şiiri deniz gibi tam anlamıyla kimse, hiç kimse anlatamadı.

Deniz gibi, o da yalnız kendi anlatır kendini. Şiir sevgilidir, şiir yazandan iyi koca olmaz. İyi baba, iyi oğul, iyi kız da olmaz belki ama iyi arkadaş, iyi dost, iyi kardeş olur. Şiir sevgilidir dedik ve hep sevgili kalmıştır ve kalacaktır.

Şiir ne tanker, ne şilep, ne gemidir. Şiir yelkenlidir. Bir korsan yelkenlisidir. Hayduttur şiir. Şiir aldatmaz, çalıp çırpmaz. Doğruluktur şiir. Emektir, alın teridir. Şiir inatçıdır, hırçındır ve hep ama hep yürür gider. Şiir durmaz ve durdurulamaz. Şiire ne boyunduruk, ne tasma takılır.

Şiir zincire vurulamaz. Şiire kelepçe takılamaz. Şiir özgürdür, özgürlüktür. Şiir zalimlere, alçaklara, namussuzlara meydan okur. Onun gücü en güçlüye boyun eğdirir. Engel tanımaz. Engelleri yıkar ve ezer geçer. Şiir ölümsüzdür. Şiir olmasa, sevdalılar söyleyecek söz bulamaz; o zaman sevda da, aşk da olamaz. İnsanoğlu yok olur. Şiirdir insanoğlunu sürekli kılan.

Anaların şefkati, babaların güveni, çocukların kıvancıdır. Şiiri anlatmaya çalıştım ama ne gezer. Önce söylediğim gibi şiiri, deniz gibi kendi, yalnız kendi anlatır. Yaşasın şiir! Yıkılsın diktatörler, krallar, asiller, emperyalistler. Şiir zaten onları hep ama hep yıktı ve hep yıkacaktır. Ne mutlu şiir yazan, şiir okuyan, şiir sevene. Ötesi yok...!

Arif Damar

Şiirlerle zincirleri kırmak



Siz adamı şair,
Siz adamı yazar,
Siz adamı adam edersiniz!
***
Tarih, iyi okunursa, bize geleceği de gösterebilir.
1 Nisan 2011 Cuma yerine –eğer hâlâ yazabiliyor olursam– 1 Nisan 2016 Cuma olarak atmayı ve demokratikleşme tarihimizin izini iki yüz yıllık şiirlerimizde sürmeyi denemek istedim.
Bu gök kubbenin altında söylenmedik söz kalmadı. Söylenmiş sözlerden yola çıkarak, ders alalım istedim.
Yayımlanmamış kitaplar toplatılır, söylenmemiş düşünceler yasaklanırken; yayımlanmış şiirlerimizle yeniden doğmak istedim.
***
“Vakt-i istibdatta söz söylemek memnu idi;
Ağlatırdı ağzını açsan hükümet ananı!
Devr-i hürriyetteyiz şimdi, değişti kaide,
Söyletirler evvela, sonra………..!” (Eşref)
***
Devr-i “ileri demokraside”, son dizenin sonunu merak edenler açıp kitaptan okusunlar, ben yazamam!
***
“Vaktiyle büyük bir devenin bir başı varmış…
Başsız deve olmaz ya, masal, neyse; bütün gün
Yaz kış, bu beyinsiz, bu çürük baş
Çöl, kır, tepe, dağ, taş,
Biçareyi beyhude sürükler ve yorarmış…
Biçare ağır gövde ne yapsın, kime küssün?
Bir karga bulup derdini dökmüş, o demiş: –Vah!
Baştan büyük Allah… başa gelmiş, çekeceksin.
Artık işe hörgüç bile şaşmış
Kuyruksa dolaşmış
Baştan başa enhayı; fakat kimseyi Allah
Baştan düşürüp kuyruğa baktırmasın; ilkin
Bir parça durup dinleyen olmuşsa da, git git,
Âlem bu uzun derdi işitmekten usanmış;
Artık kime dinletmeğe gitse,
Kim duysa, işitse,
Yüz vermediğinden, devecik sakin ü sâkit
Bir hendeğe inmiş, başı sokmuş ve uzanmış,
Birden çekilip: ‘Haydi – demiş – dûzaha, murdar!’
Haksızlık eden başları bir gün… koparırlar.” (Tevfik Fikret)
***
Yani, “Haydi cehenneme, mundar!”
***
“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
‘Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” (Mehmet Akif Ersoy)
***
“Dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
‘Sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke’
demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.
Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak.
(…)
Yani içerde on yıl on beş yıl
daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.” (Nazım Hikmet)
***
“Bizim Papaz Efendi dedi ki:
‘İsa bir yanağına tokat yedi
Öbür yanağını da çevirdi
İsa’nın yediği iki tokat
Roma’yı devirdi..’
Ben de Papaz Efendi’ye dedim ki:
‘Ben de İsa Babamızın kuluyum
Her gün efendimizden tokat yiyorum
Her tokat yiyişimde
Öbür yanağımı da çeviriyorum
Efendim niye devrilmiyor Roma gibi?
Roma’dan güçlü mü bizim efendi?” (Ercüment Behzat Lav)
***
Kanunlar mı daha güçlüdür, yoksa “kanun hükmünde kararnameler” mi?
***
“Yargıçta suçumuzu sordular
– Bileklerimizde karakol mühürü vurgular–
Dedik ki çok
Dedik ki yok
Dedik ki adam öldürmedik kan içmedik
Yalnız iki laf dedik.” (İlhami Bekir Tez)
***
“Savcı nedir düşündün mü,
Dağları sorguçlu kılan?
Onlar susmaz, gece gündüz, onlar haykırır yücede.
Geçmiş dağlardan yalnayak, durmuş kapına bir işsiz,
Seni bile içli kılan.
Savcı, nedir düşündün mü,
Bıçakları uçlu kılan?
Bir eski hak alınmamış, bir dere kan sorulmamış,
Şunun bunun alın teri,
Alınları taçlı kılan.
Savcı, nedir düşündün mü?
Yazıları suçlu kılan?
Usla, yürekle büyümüş, gündüzler geceye karşı,
Ama nedir çağlar üzre,
Beni senden güçlü kılan?” (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
***
“çocukluk arkadaşınızdı otel kayıt memuru
    önce onu yaktınız
türküleri yaktınız şiirleri yaktınız
doğru sözü yaktınız
akşamları geçerek önümden gidersiniz evlerinize
yıkıntıma sinsi sinsi gülersiniz
kapıda sizi karşılayan çocuklarınız
onlar da öğrenir bir gün
içindeki insanlarla yaktığınız
bir otelin
sonsuza dek
kül tüküreceğini yüzünüze” (Akgün Akova)
***
“Hayatım benim, kırk yıllık hayatım
Seni başarabildiğimce dürüst yaşadım
İçim burada da pırıl pırıl şimdi
Geçer, güzelim, bu günler de geçer
Sökülüp atılır dikenli teller
Koparır halk bir gün zincirlerini” (Ataol Behramoğlu)
***
Siz adamı şair,
Siz adamı yazar,
Siz adamı dinden imandan edersiniz!
***
Tüm şiirler, Ataol Behramoğlu’nun iki ciltlik Büyük Türk Şiiri Antolojisi’nden alınmıştır. (Sosyal Yayınlar, 2001). Her şiiri bilerek seçtim, her sözcüğünü inanarak yazdım.
Kimseden talimat almadım!
                                          Ercan İpekçi